This site is operated by a business or businesses owned by Informa PLC and all copyright resides with them. Informa PLC's registered office is 5 Howick Place, London SW1P 1WG. Registered in England and Wales. Number 8860726.
CBME Türkiye is part of the Informa Markets Division of Informa PLC
This site is operated by a business or businesses owned by Informa PLC and all copyright resides with them. Informa PLC's registered office is 5 Howick Place, London SW1P 1WG. Registered in England and Wales. Number 8860726.
Trend Blog
Covid-19 salgınının neden olduğu değişimler normal yaşamda bir duraklama yarattı, bu durum da farklı sektörlerdeki birçok markanın satışlarını etkiledi, bu nedenle markalar artık satış oranlarını artıracak stratejiler üzerine daha fazla düşünmeye ve stratejik adımlar atmaya başladı.
Satış oranlarını artıracak stratejiler üzerine çalışırken ilk aşamada hedef kitlenizi iyi analiz etmiş olmanız gerekiyor. Bu analiz kapsamında ürünlerinizi ve hizmetinizi satın alacak yeni insanlar bulmak da satış sürecinin önemli bir parçası. Bu parçayı tamamladıktan sonra, kitlenizi ürününüzü satın almaya teşvik etmelisiniz. Bunun için de, hedef müşterilerinizde hangi satış stratejisinin etkili olacağını belirlemeniz gerekli.
Satış oranlarını artıran stratejiler temelde, tüketicilerde sürekli yeni ürünler alma isteği uyandırmaya dayanıyor. Yıllık geliri milyarları bulan dünyadaki önemli perakende markaları, müşterilerinin ilgisini çekmek ve onları satışa yönlendirmek için farklı stratejiler benimsiyor. İşte bunlar arasından öne çıkan 6 trend strateji:
Farklı stratejilerden ilki müşteriye mağazaya çekmek üzerine kurulu. Bu strateji, ‘gör-iste-satın al’ stratejisi. Markalar, en pahalı kıyafetlerini mağazalarının giriş kısmında sergiliyor ve tüketicilerin girer girmez karşılaşacakları bu ürünlere âşık olup satın alım gerçekleştirmelerini umuyor. Bu da kitlenin daha ucuz kıyafetlere yönelmesini engelliyor.
Mağazanın daha uzak kısımlarında ise daha ucuz kıyafetler sergileniyor. Bu sayede daha düşük bütçeli tüketiciler de vitrindeki pahalı kıyafetlerin albenisine kapılıp mağazaya girerek kendilerine uygun parçalara ulaşabiliyorlar. Tabii bu parçalara ulaşırken koridorlar boyunca sergilenen yeni sezon ürünlerinin cazibesine kapılmazlarsa…
Bir diğer strateji ise, mağazalarda ürün kategorizasyonuna yer vermemek. Yani aksesuarlar, kıyafetler, ayakkabılar bir arada, iç içe bulunuyor. Bu sayede markalar, tüketicilere hazır kombinler, tamamlayıcı parçalar sunabiliyor. Kararsız tüketicilere, hangi ürünlerle neleri kombinleyebilecekleri gösteriliyor ve daha fazla alışverişe yönlendiriliyorlar. Aynı zamanda tüketiciye zaman kazandıran bu strateji, onları hızlıca etkileyip alışveriş sürelerini kısaltarak ödeme adımına çabucak geçmelerini hedefliyor.
Birçok markanın, pazarlama ve reklam harcamalarında kataloglara ve mağaza vitrin dizaynına ağırlık vermesi de satış oranlarını artıran stratejilerden. Kazançlarından sadece küçük bir payla reklam verip geri kalan bütçelerinin önemli bir kısmını marka algısını güçlendirecek vitrin ve katalog çalışmalarına ayırmaları, farkındalığı artırdığı gibi sıcak satış olasılıklarını da artırıyor. Hem de markanın daha lüks ve niş kitleye hitap eden bir marka olduğu imajını güçlendiriyor. Tabii bunun için doğru ve trendlere uygun bir vitrin dizaynı ve katalog çalışması yapmak gerekiyor.
Mağazaların lokasyonu ve konumlandırması da pazarlama faaliyetlerinde oldukça önemli. Sosyal medyada da bolca paylaşılan sen olsan hangi yere ne iş yapan bir mağaza açarsın sorusu da aslında bu stratejinin temeline dayanıyor. Markalar tüketicilerin gözündeki konumlandırmaları için mağazalarını süpermarketlerin ya da ucuz ürünler satan markaların yanında değil, lüks alışveriş mağazalarının yanında, büyük AVM’lerde ve büyük caddelerde açmayı tercih ediyorlar. Böylelikle de kitlesi üzerinde seçkin mağaza, seçkin ürünler algısını güçlendiriyor. Çünkü çevren neyse sen de o’sun düşüncesi kişiler için olduğu gibi markalar için de geçerli.
Hızlı moda akımını benimseyen markalar, birden fazla yeni koleksiyon çıkararak farklı trendleri kısa sürede ürünlerine yansıtıyor. Bu sayede de tek koleksiyonu olan markalara göre hem çeşitlilik açısından hem de birçok trendi ürünlerine entegre etmiş olmaları açısından büyük avantaj sağlıyorlar. Satış ve mağaza ziyaret sayıları da bu avantaj paralelinde daha yüksek oluyor.
Bir önceki maddede bahsettiğimiz hızlı moda akımı, satış oranlarını artıracak stratejilerden bir diğerine altyapı hazırlıyor. Nasıl mı? Markalarda daha fazla koleksiyon ve ürün olduğu için ürünlerin raf ömürleri dekısa oluyor. Bu durumda ürünlerin az bulunur olmasını yani ulaşılabilirlik oranının az olmasını sağlayıp değerini artırıyor. Hatta bu strateji paralelinde raflardaki ürünleri sürekli değiştirerek az bulunurluk algısı yaratan markalar da var. Bir ülkede ya da şehirde satılmayan ürünleri başka lokasyonlarda satışa sunarak ürün tasarrufunda bulunmak, indirim sezonu öncesi eski ürünleri güncel fiyatlarından raflarda ön plana çıkarmak gibi adımlar da bu stratejinin parçaları arasında.Y